1 Mayıs, İşçi Sınıfının Geleceği ve AKP’nin Sonu

Geleneksel 1 Mayıs kutlamalarını biraz önce bitirdim. Önce CD çalara The Clash’den “London Burning” atılır ve volume 11’e çevrilir. Ardından da işçi soframı kurdum. 8 şişe Güzel Marmara şarabı, 2 somun ekmek, 4 baş büyük cücüklü soğan, 100 gram helva, 100 gram peynir ve 2 domates. Beni öyle içkici biri sanmayın. 8 şişe Güzel Marmara’nın dördü biraz sonra imal ettiğim molotof kokteylleri içindi. Güzel Marmara’nın etiketinde de “Alkol oranı %12’dir” yazar, kanmayın. Biz askerde tanka koyduk, çalıştı. Kıvama gelince pencereyi açıp benim eski kaleşle 2 şarjör boşalttım havaya.

Ardından naçiz villamın 4 kat merdivenini inerken bir kat yuvarlanarak “iş kazası” geçirdim ve işçi sınıfıyla empatim iyice arttı. Kapının önüne çıkıp, bahçeme savurdum molotof kokteyllerini. Sonra bir şişe spray boya alıp kendi evimin duvarına “Semerburgaz’ın şişmanı..kapitalizmin düşmanı” yazdım. Bu arada sadece Beyaz Türkler’i içeri sokan yüksek duvarlı sitemizi korumakla görevli 150 kadar genç koruma köpekleriyle üstüme çöktü. Güzel bir işçi dayağı yedim. Ben olduğumu görünce “Aman Atilla Bey..” derken, kan ve sümük içinde onlarla halay çektim.

Evet, işte size 21ci Yüzyılda sendikaların en önemli sorunu: BEN. Ben bok gibi para kazanıyorum. Ama gece gündüz de Bursa randevuevine yeni gelmiş sermaye gibi popişimden ter dökülüyor. Bu satırları okuyanlar zaten benim verdiğim yatırım tavsiyeleriyle sermayemden para kazanmadığımı biliyorlardır. Ben fikri emekle para kazanan, danışman olarak sermaye sınıfına hizmet veren 21ci Yüzyılın en hızlı büyüyen ÇALIŞAN sınıfıyım. Beni kim ele geçirecek? Kapitalizm mi? Şimdiden başladılar bile. Angel Investors, start-up capital sağlayıcıları, çalıştığım şirkette sene sonu prim yerine şirket hisseleri, kardan pay. Kapitalistleştirmek istiyorlar beni. Peki karşılığında sendikalar bana ne öneriyor?

Bugün Türkiye ekonomisinin sadece %20’si sanayi. Gerisi hizmetler, tarım ve bizim gibi ne idüğü belirsizler. Sendikalar bir türlü etkin biçimde hizmetleri örgütleyemedileri gibi, bizim gibi en hızlı büyüyen çalışan sınıfını da ne yapacaklarını bilmiyorlar. Nefret ettikleri kapitalizmin korporatist örgütlenme modeli ile hala asgari ücreti yükseltmekten, kıdem tazminatı, erken emeklilik kavgası yapıyorlar.

Geçti o günler babalar. Benim asgari ücretle işim olmaz, parça başı para alırım. Erken emeklilik benim için idam fermanı, çünkü yaptığım iç için yaşıyorum. Bana ne lazım biliyormusunuz? Sınıf kardeşliği. Başıma birşey geldiği zaman benimle aynı iş yapanların ayağa kalkıp iş bırakmasını istiyorum. Kreş istiyorum, özel sağlık sigortasının ucuzlamasını istiyorum. Hukukla, devletle devamlı sorunlarım olur, onları çözmenizi istiyorum. Anlatabildim mi? Çalışıyorum, yalnızım ve sermaye tarafından iğfal ediliyorum, ama ihtiyaçlarım klasik maden ve liman işçilerinden biraz farklı. Örgütleyin beni lannnnn, yoksa başkaları örgütleyecek. Ben özünde işçiyim ya, çünkü üreterek yaşıyorum. Sermayemi işleterek ya da başkalarını çalıştırarak değil. Ama, şu anda sendikalar değil kapitalizm bana çok daha cazip alternatifler sunuyor.

Gelelim AKP’nin sonuna. Türkiye’nin sosyal evriminde bir çok sakat gelişme yaşanarak burayı Darvin’in Kabus’u bir istisnalar ülkesi haline getirdi de, en önemlisi artık küresel kapitalizme tam entegre olmamıza rağmen, politik partilerimiz sınıf bazında kurulmadı. Türkiye’de siyasi mücadele Kemalizm, İslamcılık, Milliyetçilik ve Kürtçülük üstünden yapılıyor. Halbuki, bu kimliklerin hangisinin altını deşseniz, ortak sorunlardan muzdarip olunduğunu görüsünüz. Her ideolojiden zenginler, sömürülenler, aç gezenler ve hakkını alamayanlar var.

Türkiye’de samimi Müslümanların sayısı Kürtçü, Milliyetçi ve Kemalistler’den her zaman daha fazla olacak. AKP tüm toplumsal ve ekonomik rekabeti bu kimlikler üstünden tanımladığı sürece çoğunluk hep ona oy verecek. Modern kapitalist ekonominin en temel kavgası olan paylaşımı ise AKP “içselleştirdi”. Türkiye’de tüm paylaşım meselelerini Erdoğan kendisi kararlaştıracak. Hangi şirket hangi ihaleye girecek, işçi ve emekliler ne kadar zam alacak, kimin evine erzak filesi gidecek. AKP bunları tamamen Erdoğan’ın uhtesinde örgütleyerek adeta toplumsal çekişme zemininden çıkartmak istiyor.

Şu ana kadar bu kumpas yürüdü, ama artık İslamcılar’ı Kemalizm geliyor diye korkutamadığınız için, Türkiye aslına dönüyor. Yani, ideoloji bazında örgütlenen partiler çatlayıp, yerine sınıf bazında örgütlenen partiler çıkacak. Dün akşam Habertürk’de “1 Mayıs ve Islam” diye bir program izledim. Bu sabah ilahiyatçı Sn Eliaçık önderliğinde bir grup genç Fatih Camiin’de gariban işçiler için gıyabında cenaze namazı kıldıktan sonra Taksim’e yürüyecek. HAS Parti de İslamcı referanslarını kaybetmeden AKP’nin göz yumduğu, hatta teşvik ettiği gelir dağılımındaki akıl almaz eşitsizlik ve yeni sömürü düzeninin üstüne gitmeye hazır.

Bir gencin söyledikleri çok güzeldi. “Yahu, mazlumduk iktidar olduk, şimdi aynı haltı biz yiyoruz” diyor. Muhafazakar patron hileli iflasla fabrikayı kapatıyor, kapıda kalan işçinin içinde başörtülüsü de var, Alevisi de. Başörtülü gençkız geçim sıkıntısı zoruyla Hacdan yeni gelen patronun kuması, ama TBMM’ne girmesi yasak. İşte tüm toplum bunları anladığı anda, AKP’nin işi bitti. AKP, ya sermaye, ya da işçi sınıfı yanında yer alacak. Ya ezenin, ya da ezilenin. Ya çok eşli ihtiyar şehvet düşkününün, ya da kumanın. Ve işin en komiği ne biliyormusunuz? AKP sermaye sınıfının yanında dahi yer alamayacak kadar ahlat bir parti. AKP aslında Türkiye’de pre-sermaye, yani toprak sahiplerini sınıfının yanındadır. Sadece toprak rantı dağıtmayı bilir ve toprak rantı elde edip paylaştırarak iktidarını sürdürür.

Müslüman, Kemalist, Yezidi, Kürtçü. Farketmez. İşverenmisin? İş alanmısın? Bu Mayıs da sen de bir kaç şişe Güzel Marmara al, güzelleş ve bu sorunun cevabını iyi düşün. Dün seni laiklik elden gidiyor diye düdükleyenler, bugün de din elden gidiyor diye düdüklüyor.

FÖŞ’izme karşı omuz omuza.
Twitter: @AtillaYesilada1

Add a Comment